Nasıl anlatabilirim bilişim dünyasındaki öykümü diye
düşündüm. Önce renkli interaktif bir sunu tasarladım kafamda, sonra yalın bir
metin olsun diye düşündüm; sade, net, gerçek ve naif bir metin olursa eğer,
kadın ve bilişim ikilisini daha iyi anlatabilir belki, yan ürün olarak ta
farklı bazı sorun alanlarını da betimleyebilir.
Benim öyküm yıllar öncesinde başladı, bilişim daha bir
meslek bile değilken, adının bilişim olarak bilinmediği yıllarda, üniversitelerde
bölümleri henüz açılmamışken, öğrenebileceğin bir okul ya da dershane hemen hiç
yokken ve sana öğretebilecek kimse de yokken, pire berber deve tellal iken..
Hani şimdi bazen bir gazete veya mecmuada rastladığınız,
geleceğin henüz adı bilinmeyen meslekleri var ya, işte tam da o bölümde yer
alıyordu bugünün aşina dünyasında yaptıklarım. Ne detayları bilinebilirdi ne de
günümüzde geldiği yer öngörülebilirdi.
Şöyle bir dünyaya doğduğunuzu düşünün: Henüz televizyon yok,
şehirlerarası telefon görüşmeleri yazdırılıp sıraya girilerek yapılabiliyor,
bilgisayar yok, mobil cihazın hayali bile yok, internetin hayalini anlatsanız
anlaşılması mümkün değil, otomasyon kelimesinden anlaşılan fiziksel iş gücünü
tanzim etmekten ibaret bir dünya...
1967 yılında babam, neredeyse bir maaşını vererek aldığı,
ses kayıt edebilen iki makaralı teybi eve getiriyor ve benim sanırım bilişim
hikayem de işte bu şeritleri düğüm olan ve sıklıkla zedelenen bu ses kayıt
cihazına olan aşırı düşkünlüğümle başlıyor. Henüz 5 yaşının içindeyim ve
mahalledeki kediyi bile evde köşeye sıkıştırıp sesini kaydetmeyi başarıyorum.
Bu yaşlardan itibaren devam eden hayatımda, mekanik ve
teknolojik işleri bir şekilde başardığım düşünülüp her kriz anında imdat kolu
vazifesi görmeye başlıyor; iş, okul ve aile çevresinde hep bu işlerin bir
biçimde bana yönlendirilmesiyle, kendimi gittikçe bilişim dünyasının tam içinde
buluyorum. Ben unvanları çok sevmem, halktan kopmanın ilk alameti unvanlardır
diye düşünürüm, o nedenle bu aleme ait bence en güzel unvan “Bilişim Emekçisi” deyimidir.
Bizim gibi sonradan bilimin ve dolayısıyla icadın peşine
takılan ülkelerde bir “Bilişim Emekçisi” tabiri caizse her cihazı bilmek, her
yazılımı bir bakışta derinlemesine anlamak, her yeni teknolojiyi anında öğrenip
sindirmek, hatta geliştirmek zorundadır. Ben bu geliştirme kısmına “Self R&D”
Türkçesi “Öz AR-GE” diyorum. Hepimizin kendine has kısa yolları, pratik
çözümleri vardır. Diğer ülke bilişim emekçilerinden farklı olarak birbirimizle
paylaşmayı da severiz bu yöntemleri, yazılım boyutunda ki paylaşımlarımız ise destan
niteliğindedir.
Ee bize bilmediğimiz bir şey söyle diyeceksiniz. Olayım şu
ki; daha ilk paragrafta belirttiğim gibi bu sektörde, o yıllarda ve sonrasında
bir bayan olmak asıl konu.
Bayan, beyaz tenli, tombul, sektör emekçilerinin yaş
ortalamasına göre ileri yaşlarda bir Bilişim Emekçisini iş görüşmesi için
ziyarete gelenler eğer konu hakkında önceden bilgilendirilmemişlerse kibarca,
-
Biz şu konu hakkında görüşecektik bizi buraya
yönlendirdiler ama…
Benzeri bir-iki ön cümle mırıldanma ihtiyacı duyar ve
görüşecekleri kişinin ben olduğumu anlayınca da bir müddet kilitlendikleri bir
dumur zamanına ihtiyaçları olur (Neyse ki son 10 yıldır durum böyle değil).
İtiraf edeyim ki benim en zevk aldığım dakikalar tam da bu dumur olma zamanlarıdır...
Sırf sektöre özel yaşça büyük bir bayan olduğum için, bir
benzetme yapacak olursam; doktora derecesine sahipken anaokulu sorusuna muhatap
olmak gibi durumlarla sıklıkla karşılaşırım.
Yıllardır çalıştığın aynı iş yerinde bile bir üst düzey yönetici seni
ilk köşede yakalayıp yeni kurulan Wi-Fi sistemiyle ilgili; “AP sayılarını
kendince çok bulduğu için yeteri kadar araştırdınız mı belki bu kadar fazla
alınmasa da olurdu” benzeri bir serzenişi çok bilen edasıyla size savurmakta
tereddüt etmez. Sizin yeterliliğinizi sorgulamakta, yaptığınız, yönettiğiniz
işleri derinlemesine irdelemekte tereddüt etmez. Tabii diyemiyorsun ki; bilmem kaç
katlı integral çözüp kabuk alanları hesaplamış, senin kafanı yakacak algoritmik kodlamalara 18’li yaşlardan
itibaren bulaşmış birine şöyle bir soru soruyorsun aslında: Matematikte dört
işlem vardır, sen hiç daha önce bölme işlemini görmüş müydün?..??.. AP sayıları
yeterden fazla mı diye sorgulamak böyle bir soru işte, Wi-Fi sistemi kuranlar
bu sayının nasıl detaylı incelemelerle hesaplandığını bilirler.
Biraz ülke karakteristiği ile de ilgili bu durum pek çok
farklı sektörde karşılaştığımız benzer durumun doz aşımına uğramış bayan
versiyonudur yalnızca. Bu kadim milletin bireyleri olarak özellikle güçlü bir mevki ya da
konum elde etmişsek, hemen her konuda fikrimiz, derin analizimiz mevcuttur ve
başkalarının akıl etmeyeceğinden neredeyse emin olduğumuz pek çok parlak
düşüncemiz vardır. Diyarbakır’da kendilerine has şive ile bu sendrom için
söylenmiş çok hoş bir deyiş vardır: “Biz
bize heyran…”
Oysa aynı işyerinde majör hatalar yapan bir yönetici
defalarca hata yapsa da erkekliğin şanından mıdır bilinmez her defasında bir
şey olmadan yoluna devam eder (ya da yine güçlü bir insanın prensi
ya da prensesi olması lazım) hatta senden fazla maaş verilir, senden çok
takdir bile edilebilir. Bazen daha genç yaşlarda korkuluğa erkek kıyafeti giydirseler kadın
yöneticiler arasında daha saygın bir kimliği olabilir diye düşündüğüm zamanlar
olmuştu. Sonra önce kendimi bu düşünce biçiminden kurtarmam
gerektiğini algıladım ve bu durumdan gocunmamayı öğrendim. Kadın çalışan
baskın sektörlerden bazı arkadaşlarımla sohbet ettiğim ortamlarda (örneğin
finans sektörünün %50’si kadın çalışandır) benimkine benzer sorunları özellikle
üst makamlara aday olduklarında dile getirdiklerini gözlemledim. Kadın egemen
ya da kadın-erkek çalışan eşit sektörlerde bile bir yere kadar kariyer basamaklarında eşitlik
varken, çok daha üst kademelerde sırf bayan olduğu için eşit ya da az üstün
konumda oldukları halde hep kadın oldukları için tercih edilmeme durumu ile baş etmeye
çalıştıklarını anlatmaktaydılar.
Bu durumun sosyolojik bir derinliği de olmalı sanırım.
Dünyaya bütün olarak baktığımızda kadının iş yaşamına katılması yalnızca son
yüzyılın hikayesidir. İnsan yerine konulması, seçme ve seçilme hakkını elde
etmesi vs. bunların hepsi son yüz yıllık hayatın içinde yer almış, ilk elli
yılında oran son derece az iken, aslında son elli yılda kadınların çalışma
hayatına katılım yüzdesi önemli oranda katlanarak artmıştır. Kadının çalışma
hayatı içinde olması durumuna tüm erkek beyinler alışmaya çalışırken, aslında
kadının kendisi de bir yandan bu duruma alışma sürecini hala beyninde,
genlerinde tamamlamamış, olgunlaştıramamıştır.
Tarihi incelediğimizde 3-5 zorunlu kraliçe olma durumu
dışında devlet yöneten hiç kadın olamamış, olduysa da istisnai durumlar olarak
çok az sayıda kalmış, dinler ise doğal yapıları gereği kadını yalnızca annelik
konusunda yüceltmiş, diğer her konuda aşağıda ve geri durumda telaffuz
etmiştir. Hiçbir semavi din kadına bir mabet yöneticiliği görevi vermemiştir
örneğin. Bir kadın ne haham ne papaz ne de imam olamaz, peygamber de olamaz.
Tanrı’nın yol gösterici vahyine mazhar olacak kadar yüce bir varlık değildir,
ama Hz. Meryem gibi zaman zaman kutsal kişiyi dünyaya
getiren annelere veya kutsal kişi ile bir biçimde iletişimi/yakınlığı olan
kadınlara bazı müjdeli haberler vahiy olarak iletilmiştir. Özetle kadın hep kenarından, köşesinden dağıtılan ulufe
niteliğindeki övgü ve mertebeyle yetinmek durumunda kalmış, bu yetinme durumu fazilet
olarak taçlandırılmış, nesillere öyle anlatılmıştır.
“Kadının insana en yakın canlı olma” durumundan çıkması öyle
görünüyor ki daha nesillerce genetik kodlara işlenmesi gereken bir uygulama ve
tecrübe birikimi gerektirmektedir. O kadar bekleyecek zamanımız sahip olduğumuz
tek insan yaşamı için pek mümkün görünmüyor. Öyleyse yapılacak şey bence hayatı
kendimize zehir etmeden, sosyolojik olarak değiştirilmesi yaşam uzunluğumuza
göre çok yavaş olabilecek evrimsel bir süreç için fazla üzülmeden,
hedeflerimizi tayin edip, kararlılıkla ve gocunmadan, bildiğimiz, inandığımız
yolda yürümektir.
Bana bazen bayan bilişim emekçisi arkadaşlarım ne yapmalı,
nasıl yapmalı gibi sorular yöneltiyorlar ve cinsiyet kaynaklı yaşadıkları
sıkıntıları paylaşıyorlar. Diyorum ki; sektörde kimin yerinde olmak
istiyorsanız onu gözlemleyin, bu idol kişinizin hangi cinsiyete sahip olduğu
önemli değil, önce siz bu algıyı kendi benliğinizde yok etmez iseniz, önce siz
cinsiyetinizden dolayı kendinize pozitif ya da negatif ayrımcılık yapılması
konusunda adil ve nötr davranabilirseniz, başkaları da zaman içinde sizin
cinsiyetinize aldırmamayı öğrenecektir. Bu idol kişinizin başarıya giden yolunu
iyi irdeleyin ve olumlu yanlarını örnek alarak kendinizi geliştirin.
Bir kadın beyni yaşam boyu öğrenme konusuna çok yatkındır.
Geleceğin bilge, sağlam ve güçlü meslek erbapları hiç kuşkusuz yaşam boyu
öğrenme konusunda hevesleri hiç bitmeyecek insanlardan oluşacak. Fütürist Bilim
İnsanları gelecekte insan ömrü uzadıkça; tek bir mesleki uzmanlığın yetmeyeceği,
disiplinler arası ayrımların olmadığı bir eğitim yaşamında, hemen her mesleğin, merak eden ve emek veren her insan tarafından başarıyla icra edilebileceği bir
dünyadan bahsediyorlar. Bu dünyada var olmanın olmazsa olmazı ise bilişim
bilimini es geçmemeyi, içselleştirmeyi gerektiriyor. Kaçmadan yakalayabilmek,
başkasının uydusu olmadan yönetebilmek bu yeni dünyanın olmazsa olmazı.
Bilişim Emekçisi bir bayan gördüğünüzde gülümsemeniz ve o bu
işe talip olduğu için mutlu olmanız, aynı zamanda onu içtenlikle desteklemeniz dileği
ile…
Fatma Candan ASAL
Mayıs 2016, İstanbul
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder